DİLEK "KAMBEK" YAPARSA...

13 Ağustos 2014 Çarşamba

MERHABA!


Merhaba, gadasını aldıklarım, merhaba! 

Bildiğiniz gibi geçtiğimiz Haziran ayında bazı gizli güçler (mesela annem ve babam) tarafından anamın köyüne götürüldüm. Ve her sene isyan etmeme rağmen, bu sene o kadar da tepki göstermedim gidişimize. Ezgi'den, blogtan, hatta kökten internetten kopacak olmam çok koydu tabi ama neyse, ne diyordum? Gide gele, gide gele pis bir alışkanlık oldu bende yolculuk. Sadece mp3 çalarımı ve telefonumu verin; gıkımı bile çıkarmadan Mars'a yolculuk ederim hatta. 

Neyse efenim. Gittik. İşkenceli dolu bir buçuk aylık bir sürecin sonunda, otura otura artık kıçınızı hissetmeyeceğiniz 26 saatlik bir yolculuktan sonra İzmir'e döndük ve ben yine burada, sizin için yazıyorum.



SICAK BAŞA BELA


Daha otobüs terminaline adımımı atar atmaz müthiş bir sıcak hava dalgası tarafından nakavt edilme tehlikesiyle karşı karşıya kaldım. Sanki tüm sıcak hava molekülleri benim etrafımda yoğunlaşmış gibiydi. Oracıkta havale geçirip öleceğim sandım.

Bazen insanın doğa karşısındaki bu mahcubiyetine utanasım geliyor. Yazın hafif bir rüzgara bile hasret kalıyoruz be. -_-

NOT: Bu sıcaklar insanda ulvi dünyaya yatırıp yapma isteği uyandırıyor.

Evet, hava gerçekten çok sıcak ama tek sorun bu değil. Bildiğiniz gibi baharın gelişiyle birlikte kuzular, kediler, tüm hayvancıklar yavruluyor. Ama insanoğluna bahar yetmiyor, yazın da yavruluyor. Facebook'ta "Bugün Ayşe, Fatma, Hayriye'nin doğum günüsü." yazılarını her gün görmeye başladık. Umarım kimse beni doğum gününe çağırmaz ve ben de günlük rutinimi bozmadan evde otururum. Amin.



GADDAR SORULAR (PSİKOLOJİK GERİLİM)


Köy Anıları: Sürüm 1.0

Günlerden bir gün, televizyon izlemekten sıkılmış bir halde balkona çıkmış oturuyordum. (Bizim köyün balkonu açık ve dışarıda. Yoldan geçen sola zıplasa bizim balkona çıkıyor yani. Neyse, anlatamadım. Bizim balkon, sizin bildiğiniz balkonlara benzemez.) Derken 4-5 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim minnak bir velet yanıma gelip oturdu. Tip tip baktım tabi. (Bizim balkon değil mi? Oturmasın abi.) O da bana baktı. Sonrasında geçen konuşmayı aynen aktarıyorum:

"Dilek abla, biliyor musun, bizim danamız öldü. Çok üzüldüm ben." (Köyde herkes adımı biliyor, bir ben kimsenin adını bilmiyorum he.)

"..."

Arkasından hemen o mükemmel soru geldi.

"Ölünce ne oluyor?" ("Bana niye soruyon çocum?" diyemedim ya la.)

"Henüz kesin bir bulguya rastlanmadı, yavrucum. Ama cennet diye bir yerden bahsediyorlar. Şahane bi' yermiş."

"Aaaa o zaman hemen ölelim."

"Allah korusun yaa, niye ölelim..."

"Ama çok güzel bi' yermiş."

"Şimdi dünyada çok güzel, iyi insan olarak yaşarsak oraya gidebiliyormuşuz. Öyle diyorlar."

"Yaramazlık yaparsak n'oluyo?"

"O zaman da cennete gidilebiliyor. Çocuk dediğin yaramaz olur, rahat ol abicim."

"Ben senin abin miyim?"

"Hayır yani, konuşurken öyle denebilir bazen."

"Anneler mi daha çok cennete gider, babalar mı?"

"Bence en çok benim gibi sabırlı ablalar cennete gider canım."

"Peki bizim danamız nereye gitti?"

"Ebene yavrum."

"Orası neresi, Dilek abla?"

"Orası bizi dünyaya getiren yer, canım benim."

"Yani danamız yeniden mi dünyaya gelecek?" (Cin gibi çocuk. Pöf.)

"Ben yeniden dünyaya gelmeye inanmıyorum."

"Ama öyle dedin."

"Yav, bilmiyorum. Sen okumayı bir an önce öğren, sonra gel, bana da öğret. Nası fikir?"

"İyi fikir... Dilek abla, bi' şey sorabilir miyim?"

"Tabi."

"Çikolatanız var mı?"

Bu enteresan konuşmanın hemen bitmesi ümidiyle eve koştum ve iki tane misafir çukulatası kapıp geldim. Çikolataları çocuğun eline verdim. Çocuğun gitmesini bile beklemeden kendimi eve attım ve tekrar televizyonu açtım. 

Ve bir daha da balkona çıkıp oturmadım.



HEP BİRLİKTE ORTADAN EMEKLİYE AYRILALIM MI?


-Gelecek ne demek?
+Gelecek gelecektir.

Ne demek olduğunu bilmiyorum, açıklayamam. Belki sıksam bir şeyler diyebilirim ama kendi kurallarımı koymak istemiyorum. Ama "Gelecek, etbet bir gün gelecek." her ne kadar klişe olsa da doğru bir laf. Bugün test çözmek için harcamadığım vakti, her türlü boktan iş için harcadım. Ondan önceki gün de öyle ve ondan önceki gün de... Bu da benim geleceğimi ne yapıyor? "Lan bu nasıl hayat?!" cümlesindeki hayatın bir örneği yapıyor. 

Azmim tükendi sanki, artık hiçbir şey için çaba göstermiyorum. Azim bitimi çok acayip bir şey. Araba kazası gibi aniden oluyor. Pat diye bitiveriyor. Sonra siz de göt gibi ortada kalıyorsunuz. Ne yapsam bilmiyorum. Üzerime de bir rehavet çöktü, iyice yamuldum. Şimdi yatıp uyumak istiyorum. Narkoz versinler, serum bağlasınlar, altımı bezlesinler, tuvalete kalkmak için bile uyanmayayım. İşin kötüsü hiç uykum da yok. Kalk, Dilek, kalk. Test çöz, Dilek, test çöz. Ortadan emekliye ayrıl, Dilek, ortadan emekliye ayrıl...



DAMARDAN 250 MB


İhtiyacım olan tek şey bu. Bana damardan 250 MB verin, başka da bir şey istemem. İnternet bende öyle bir bağımlılık yapmış ki bunu şimdi, internetimin olmadığı şu iğrenç, sıkıcı günlerde anladım. Son birkaç yıldır internet için yaşar oldum. Okuldan erken gelip internete erken girmek... "Dershanem olmasa da götümü yaya yaya bilgisayarın başından oturabilsem...", keşke telefonum internete rahatça bağlanabilse... İşim gücüm internet anasını satayım. İnternet... Kaçmak için çok güzel bir yer benim için. Bir süreliğine hayatımın, gireceğim iki üç sınava bağlı olduğunu unutmak çok güzel. Köyde, iki ay boyunca nasıl internetsiz kaldım aklım almıyor.

Şimdi babama "İnterneti kapatalım, interneti bırakıyorum." desem adamcağız nasıl da sevinir, gözleri parlar. Hatırlıyorum, çocukken babam sigara içiyor diye yüreğim yarılırdı. Bıraksın diye çaresizce oraya buraya seğirtirdim evin içinde. Bırakacağım deyince de hemen, o an elinden bırakmasını isterdim. Bıraktı. Sigaranın arkasında bıraktığı iz de bir kalp ameliyatı oldu ama.

İnternet diyordum... İnternet de en az sigara kadar kötü. Hatta belki ondan da kötü. Ama hayatımı daha eğlenceli yapacak bir şey bulamadığım sürece burada, internette sizinle birlikteyim. (Çok sevinmişsinizdir şimdi. Biliyorum. hı hı.)




Neyse olum, bunlar çok iğrenç konular. Nereden de girdim bu konulara? Meğer bir süredir içimde bir Küçük Emrah yaşıyormuş da haberim yokmuş. 

Diyeceğimi diyip gitsem mi ki? Tamam.

1. Yazın boş durmadım, film de izledim. (Çok yararlı bir iş yapmışım, evet.) 

Güney Kore filmi: Dedektif K: Erdemli Dulun Sırrı 
(Ben, Han Ji Min için izlemeye karar vermiştim ve izlediğime pişman olmadım. Güzel, komik bir film. İzleyin bence.)

Capon filmi: Bir Dilek Tuttum (I Wish) 
(Azıcık canınız sıkılabilir ama ben filmi sevdim.)

+Bir capon filmi daha: Norwegian Wood
(cnbc-e'nin "Romantik Salı" kuşağında gösterdiği bir film. Filmin yalnızca başını izledim, tamamını izleyemedim maalesef. Açık seçik sahneler olabilir, dikkat!)

2. Ezgi balım yaklaşık bir aydır MBLAQ yazısını bitirmeye çalışıyor ama biz hayırlısı diyoruz ve ben bu arada EXO yazısına başlayacağımı büyük bir mutlulukla söylemek istiyorum. Bekleyin beniğğ! ^^




Ve gittim.







 Yürüyerek gittim.







(Chanyeol, Sehun ve Kai.)
(Belki totolarından tanıyamazsınız diye, adlarını da yazdım. asdf)






-Dilek


4 yorum:

  1. Dilek gelmiş hoşgelmiş :D yeni yazıyı bekliyorum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hoşbulduk cınısı. :D Valla EXO biraz bekleyecek, onun yerine başka bir yazı yayınladım. ehe

      Sil
    2. Olsun her yazını beğeniyorum biliyorsun :D okudum yeni yaziyi :D

      Sil
    3. Ooo teşekkürler. ^^ EXO'yu ne zaman yazmaya başlarım bilmiyorum. Ezgi şu MBLAQ yazısını bi' hayırlısıyla yayınlayaydı... (Ezgi, duy sesimizi!)

      Sil

 
FREE BLOGGER TEMPLATE BY DESIGNER BLOGS